YANLIZLAŞMAK

Bu gün belki bir çoğumuzun farkında olduğu haldereçete üretemediği bir konuyu ele alalım inşallah. Belki birçoğumuz para, araba, makam, ev ya da yaşlı dünyanın nimetleriyle son bir kaç yılda tanıştık. Peki bu bulduğumuzu sandığımız şeyler hayatımıza ne kattı, hiç düşündük mü? Kocaman evler; dün belki kücük bir evimiz vardı ama evden misafir eksik olmazdı. Annemiz, babamız, kardeşlerimiz, misafirlerimiz eksik değildi. O gün belki bunun farkında değildik ama ufak tefek sıkıntıların dışında mutluyduk. Peki bu gün bir çoğumuz üçyüz dörtyüz metrekare evlerde oturuyoruz, senede bir ya da iki defa kullandığımız kocaman bir salon hem de içi dün babalarımızın ömür boyu bir araya getirip alamayacağı çok pahalı takımlarla donatılmış. Peki değer mi senede bir gün için? Siz hesaplayın ve diğer odaları bilmem söylemeye gerek var mı? Arabalar; eskiden bir konferansa gitmek icin bir araba bulamazdık, şimdilerdeyse hemen herkesin arabası var ama kimse yok. Ne olcak bu vurdum duymazlık, bu aymazlık, bu aldırışsızlık… Nereye bu gidiş… Burada üstad M. Akif’i anmadan geçmek olmaz: Hergün Neyzen Teyfik, üstadın yanına gelirmiş hem de sarhoş ve bir de her seferinde ‘tövbe bir daha icmeyeceğim’ dermiş. Üstad bir gün bunun bu halini görünce diyor ki ‘bu Neyzen’in ücyüzotuzüçüncü tövbesi’ ve esas can alıcı sözü söylüyor ‘ah Neyzen, her gün bana geleceğine bir gün kendine gelsen..! Neyzen kendine geldi mi bilmiyorum ama sanki bizim halimiz Neyzen’in halinden daha fena. O içip sarhoş oluyordu biz içmeden sarhoş gibiyiz. Biz ne zaman kendimize geleceğiz? Kalabalıklar icinde yanlız yaşıyoruz. Etrafta olan biteni ne zaman göreceğiz. Etrafımızı ve insanları boşvermişlikten ne zaman sıyrılacağız? Aman ya, onlar biz farketsin diyebiliriz. Peki, niye ilk adımı biz atmıyoruz? Neden önce biz etrafımızdakileri fark etmiyoruz? Unutmayın, siz etrafınızdakileri farkederseniz onlar da sizi fark edeceklerdir. Evet bir taraftan da çocuklarımız büyüyor. Nsıl büyütüyoruz onları, hic dikat ettiniz mi? Evlat oku, iyi bir meslek, iyi bir kariyer, bir de cok para… Bu duruma odaklanmış tipler var ortada. Bakıyorsunuz yaş kırka dayanmış, para var, iş var, bir cok şey var ama asosyal bir kişilik. Mesela evlenemiyor, mesela kimseyle görüşmüyor, içe kapalı. Zaten kaç yıllık ömrü var insanın? Allah aşkına ne zaman hayata atılacak, ne zaman hayata tutunacak, ne zaman sosyalleşecek. Bakın bunlar yıllardır batının yaptığı işler ama sonuc malesef hüsran. İşte halleri ortada. Siz yarın bu çocukların ihtiyarlığınızda ya da ihtiyacınız olduğunda yanınızda olacaklarını mı sanıyorsunuz? Aldatmayalım kendimizi, böyle devam edilirse bakımevine hazırlıklı olun. Köklerimize dönmemiz gerek.
Allah’ın insanlığa gönderdiği vahiyle tanışma zamanı gelmedi mi? “VE ZEKERİYA[yı da an ki o’nu da böyle kurtarmıştık;] hani, o da Rabbine seslenerek: ‘Ey Rabbim!’ demişti, “Beni çocuksuz bırakma; fakat, [beni varissiz bıraksan bile, biliyorum ki] herkes göçüp gittikten sonra kalıcı olan biricik varlık Sensin!” (Enbiya-89). Bu aynı zamanda beni tek başıma bırakma Ya Rabbi anlamına da gelmez mi? Zaman hızla akıp gidiyor. Ya oturur doğruyu bulmaya çalışırız ya da şu ayetin gösterdiği sona mahkum oluruz: “SİZ EY imana ermiş olanlar! Malınızın mülkünüzün veya çocuklarınızın sizi Allah’ı anmaktan alıkoymasına izin vermeyin: çünkü böyle davranan herkes ziyana uğrayanlardan olur!” (Münâfikûn-9). Bu haftalık da bu kadarla yetinelim. Kalbinizin sahibine emanet olun.