TOPLU TAŞIMA ARAÇLARI VE MEDENİYET
Bir Ülkede medeniyetin esas göstergesi nedir? Bir şehirde uygar bir hayat olup olmadığının ana göstergesi nerelerde belli olur? Bir yerde medeni bir yaşamın olup olmadığını öncelikle nasıl anlarız? Bu sorular uzar gider ve bu sorular bir arayıştır.
Medeniyet ile ilgili esaslı kriterleri, kimileri toplumunun fertlerinin okumuş ve yazmışlığında arar. Kimileri o toplumda çocuklara, kadınlara, yaşlılara ve tüm güçsüzlere gösterilen saygı ve nezakette arar. Kimileri insanların genel olarak huzurlu ve mutlu olup olmadıklarında arar.
Peki, ben bir toplumdaki medeniyet ölçüsünü nerede ve nasıl arıyorum? Kimilerine garip gelecek, ancak, “ben bir memleketteki medeniyet ölçüsünü toplu taşıma araçlarında arıyorum.”
Elbette fertlerin okuma ve yazmışlığı önemlidir. Elbette güçsüzlere gösterilen saygı ve ilgi önemlidir. Elbette toplumun içerisinde huzur ve mutluluk oranları önemlidir. Ancak en az bunlar kadar, “toplu taşıma araçlarındaki manzara da önemlidir.”
Bu hususta yaşadığım kentten misaller verecek olursam, yani Ankara’dan işe başlayacak olursam, şunları söyleyebilirim: Ankara’da toplu taşıma araçları türlü türlüdür. Ankarayı var, metrosu var, halk otobüsü var, dolmuşu var, belediye otobüsü var. Var da var. Gel gör ki, “bu toplu taşıma araçlarında medeniyet var mı?”
Toplu taşıma araçlarında medeniyet derken şunları kastediyorum: “Bir toplu taşıma aracında ayakta seyahat eden yolcu sayısı, oturarak seyahat eden yolcu sayısına oranı nedir?” Daha bitmedi kıstaslar daha çok. Şimdi önce buradan başlayalım. Ve bizzat gözlemlerimle ne demek istediğimi açıklayayım.
Geçen gün Ankara’da Kızılay ile Çayyolu arasında çalışan metroda seyahat ediyorum. Metro treni adeta tıklım tıklım dolu ve seyahat edenlerin % 90’ı ayakta. Yani öyle bir tren imal etmişler ya da o hatta öyle bir tren teşkil etmişler ki, trende oturacak yer sayısı % 10 iken, ayakta seyahat edecek yer oranı % 90’dır. Trende oturma sistemi de insanların karşı karşıya birbirlerine bakacak şekilde iki karşı tarafa sıra sıra ve dip dibe oturmaları şeklinde. Metro treninin başından sonuna doğru bir tarafa upuzun bir koltuk, karşı tarafa da upuzun bir koltuk ve arası boşluk. Doldur doldurabildiğin kadar.
Böyle bir şehiriçi ulaşım aracı olabilir mi ya! Bu nasıl bir iş. İnsanlar birbiriyle dibdibe ve tıkış tıkış oturuyorlar ve aralar da olabildiğince dolu. Nefes almak bile çok zor. Bir de Çayyolu ile Kızılay arasındaki mesafeyi tren, neredeyse 2 saatte tamamlıyor. Kağnıdan farksız adeta. Yavaş mı yavaş. İnsan o metro denilen (esasında metroyla alakası olmayan) o araçta seyahat ettiğinde, sanki upuzun ve şehirlerarası bir yolculuk yapıyormuş gibi yoruluyor. Şimdi, bu toplu taşıma araçlarında medeni bir görüntü var mı? Size soruyorum.
Sırf Çayyolu ve Kızılay arasındaki toplu taşıma aracı mı böyle? Genelde Ankara’daki toplu taşıma araçlarında medeni bir görüntü yok.
Yaşadığım Ankara özelinde bu misalleri vermiş olsam da, seslenişim geneldir. Toplu taşıma araçlarında ayakta yolcunun seyahat ettiği her şehirde ve her Ülkede medeniyet aramayın. Toplu taşıma araçlarında dibdibe yolculukların edildiği ve insanların tıkış tıkış sanki bir torbaya doldurulduğu gibi taşındığı Ülkelerde ve şehirlerde medeniyet aramayın. Toplu taşıma araçlarının trafikte beklediği, insanların bir yerden bir yere ulaşırken gidecekleri yer vaktinde ulaşmada problem yaşadıkları Ülkelerde ve şehirlerde medeniyet aramayın.
Toplu taşıma araçlarında (yani bir şehirde) medeni bir görüntü olması için, insanların ellerinde kitaplar ve birer koltuğa rahatça oturmuşlar ve bir taraftan kitap okuyorlar, diğer taraftan da sağa-sola bakarak seyahat ediyorlar. İşte medeniyet budur. Toplu taşıma araçlarında (yani bir Ülkede) medeniyet olması için, insanlar trafikte kriz geçirmiyorlar ve gidecekleri yerlere sakin ve telaşsız bir şekilde varıyorlar. İşte medeniyet budur. Toplu taşıma araçlarında (yani bir yerde) medeniyet olması için, insanlar birbirlerinin yüzlerine soğuk soğuk ve ters ters bakmıyorlar ve “birbirlerine selam veriyorlar, birbirleriyle hoş sohbet ederek yolculuk yapıyorlar.” İşte medeniyet budur.
Gel gör ki, bu manzaralar birçok yerde ve birçok şehirde mevcut değil. Belediye otobüsleri, halk otobüsleri ve dolmuşlar mutsuz insanlarla dolu. Mutsuz ve huzursuz insanlarla dolu. Birçoğu geçim derdinde, birçoğu hastalıkla boğuşuyor, birçoğu yeterli ve doğru eğitim alamıyor, birçoğu haksızlığa uğramış ve çözüm bulamıyor, birçoğu geleceğine güvenle bakamıyor.
Şimdi bu insanların tıkış tıkış doldurulduğu ve upuzun bir yolculuğu trafik sorunlarıyla da boğuşarak bir toplu taşıma aracında geçiren insanlardan teşkil bir topluma medeni bir toplum diyebilir miyiz? Elbette ki hayır, diyemeyiz. Bu insanlar zavallılar ve hayatta tutunmak için mücadele ediyorlar. Bu mücadelenin genel görüntüsü de toplum taşıma araçlarına yansıyor.
Bırakın özel arabasında seyahat eden zengini ve konfor içerisinde olanları bırakın. Onlara bakarak medeniyet ölçüsünü bulamazsınız. “Bir yerde, bir şehirde ve bir Ülkede medeniyetin esas ölçüsünü ve vaziyetini toplu taşıma araçlarında ve bu araçlarda seyahat edenlerin simalarında bulabilirsiniz. Toplu taşıma araçları çağdışı ise ve bu araçlarda seyahat edenlerin yüzleri gülmüyorsa, o Ülke, o şehir medeni değildir.”
Şimdi herkes buna göre yaşadığı Ülkenin ve şehrin medeni olup olmadığına karar versin.