ÖZÜRLÜ MÜ, ÖZGÜR MÜ?
Cinni (Görünmez) şeytanların bağlı olduğu lakin, İnsi (Görünen) şeytanların“ipini koparan boğalar gibi… başıboş bırakılıp salındığı şu mübarek ramazan ayına girerken…
Zihinsel ve bedensel eksikliği bulunan engelli insanlarımıza atfedilen engelliler haftası içerisinde bulunduğumuz şu günlerde… Ne diyeceğini bilmeyen…
Kim özürlü? Diyebileceğimiz şu düşünce özürlü, ahlak yoksunu ve idrak engelli…
her soruya bir cevabı olan cehalet ve kibir abidesi insanlar gibi üstünü her türlü kirli bilgi ve düşüncelerle örttüğümüz duygu ve düşüncelerimizi…
Bilmeden ve düşünmeden fantaziler üzerine kurulu fantastik bir ülke, Bir dünya hayal ediyoruz.!.
Peygamberin dürüstlüğünü, ahlakını, merhametini örnek alan.
Onun gibi ekmeği paylaşan,
İyi/kötü günde yardımlaşan,
Ezilenin, yoksulun yanında olan,
Haksızlığa ve zulme isyan eden….
Bir nesil ve ümmet hayal ediyoruz.
Eğer inanıyorsanız zaten üstünsünüz. Hakkıyla inanmış olan bir topluma, hiç bir beşeri güç zarar veremez. Ta ki toplum kendi kendisine zarar vermedikçe.
Şimdi 30 gün boyunca Tv’lerden ağza kaçan suyun orucu bozup bozmayacağına dair ateşli vaazlar dinleyeceğiz.
Peygambere ağlayan kütük hikayesi anlatacak gözyaşlarıyla modern belam-ı bauralar bize..
Ama asla kan gölüne dönen coğrafyadan, ölen mazlumlardan, çocukları aç kalmasın diye bedenini satan kadınlardan, zulüm kırbacı yiyip haksızca tutuklanıp içeri tıkılanlardan, devlet malına çöreklenen rantçılardan, adil şahitlik ve adaletten bahsedilmeyecek… asla!
Hikâyeler, kıssalar, uyduruk masallarla orucun empatiye dayalı hakikatinden uzaklaştıracaklar bizi…
”Zalime karşı mazlumların safında ol, mazluma din sorma” diyen ve köleleri özgürleştiren bu din ile uyanabilecekken, Özgür olanları İslam ile köleleştiren bu modern bel’amların marifetiyle yine güce entegre edilmiş bir din ile uyutulacağız maalesef…
Karnına taş bağlayan peygamberin,
Göbeği kendisinden yarım metre önde yürüyen ümmeti göbeğini kaşıyıp iftarı beklerken, diğer yanda dünyanın her yerinde çocuklar açlıktan ölüyorsa eğer…
Ne yazık ki bizim Orucumuz yemek saatlerini değiştirmekten öteye geçmez.
Şimdi bir Afrikalı insanın çilesine, bir de bizim tüketim çılgınlığımıza bakıyorum ve utanıyorum kendimizden… Meğerki biz cenneti dünyada yaşıyormuşuz…
Bize cennette yer var mı, bilmiyorum…
Bildiğim bir gerçek var ki; O da boynuzlu koyundan, boynuzsuz koyunun hesabının sorulacağı günde işimizin zor olduğu…
Zenginlerle dolup taşan, fakirlere yer kalmayan, Peygamber kötülediği halde vazgeçmediğimiz bu “Ramazan sofralarımızdan”, “Komşusu aç iken tok yatan bizden değil” diyen peygamberin ümmeti olaraktan da; açlıktan inleyen komşusunun iniltisini horlama sesimizle bastıran kardeşliğimizden, hayasızlık ve vurdum duymazlığımızdan utanıyorum.
Gelin şu ramazan ayına girmişken Günahlarımıza tevbe edelim.
Allah’ın emrettiği doğru davranışlardan müteşekkil ahlak ve vicdan ile davranalım.
Haydi gelin şu mazlum, mağdur ve engeli insanlarımızı sevindirmek için elimizden ne geliyorsa hatta daha fazlasını yapma gayretine gidelim. Gönülleri alalım.
Hiçbir şey yapamıyorsak bile en azından bir tebessümle, onlara bunu bir gün değil her gün gösterelim ve kendimize çeki düzen verelim.
Bu gidişatla doğru söylemekten dostum kalmayacak hatta “Dokuz köyden kovacaklar “ biliyorum. Ama olsun;
“Doğrunun dostu Allah’tır.” Buda yeter…