MÜSLÜMAN’A HARAM
Kim Rahman’ın Zikri’ni görmezlikten gelip ondan uzaklaşırsa biz ona bir şeytanı musallat ederiz de, kendisi onun uydusu haline gelir. Bu şeytanlar onları yoldan saptırırlar. Onlarsa kendilerinin hâlâ doğru yolda olduklarını sanırlar. Zuhruf: 36-37
Bir yanda çocuk evlendirme sevinciyle kahkahalarla gülen, bir yanda da çocuğunun rahatsızlığı üzüntüsüyle kan akan gözyaşlarını silen bir baba olarak; toplulukların nice keder ve sevinçler yaşadığı/yaşandığı şu dünyada!
Hak ve Adaletten uzak, Sınır tanımaz bir hayatla;
Zafer sarhoşluğu, Güç zehirlenmesi, Zevk çılgınlığı ve şehvet kudurganlığı ile şeytanların oyuncağı, esiri olmuş şu adı Müslüman yığınları görünce diyecek bir şey bulamıyor ve……. sizleri hikayemle başbaşa bırakıyorum.
Vaktiyle Bursa’ da bir müslüman, bugünkü adı Arap Şükrü olan muhitte çeşme yaptırmış ve başına bir kitabe eklemiş:
“Her kula helâl, Müslüman’a haram!”
Bursa başkent, tabii Osmanlı karışmış, bu nasıl fitnedir diye. Gitmişler kadıya şikâyete, adam yakalanıp yaka-paça huzura getirilmiş.
“Bu nasıl fitnedir, dini İslâm, ahalisi Müslüman olan koca devlette sen kalk, hayrattır, sebildir diye çeşme yap, ama suyunu Müslüman’a yasakla! Olacak iş midir, nedir sebebi, aklını mı yitirdin?” diye çıkışmışlar adama.
Adam:“Müsaade buyurun, sebebi vardır, lâkin ispat ister, delil şarttır.” dedikçe kadı kızmış:
“Ne delili, ne ispatı? Sen fitne çıkardın, Müslüman ahalinin huzurunu kaçırdın, katlin vaciptir!” demiş.
Demiş ama bir yandan da merak edermiş:
“Nedir gerekçen?” diye sormuş. Adam:
“Bir tek Sultan’a derim…” diye cevap verince, ortalık yine karışmış. Söz Sultan’a gitmiş, adam yaka paça saraya götürülmüş. Padişah da sinirlenmiş ama diğer yandan o da meraklanırmış:
“De bakalım ne diyeceksen. Bu nasıl iştir ki, hem çeşmeyi yaparsın, hem de her kula helâl, Müslüman’a haram yazarsın?” Adam, başı önünde konuşur:
“Delilim vardır, lâkin ispat ister.”
“Ya dediğin gibi sağlam değilse delilin?”
“O zaman boynum, hükme kıldan incedir ”
“Sultanım, herhangi bir havradan (sinagog) rasgele bir hahamı izahsız yaka-paça tutuklayın, bir hafta tutun. Bakın neler olacak…” Dediği yapılmış adamın. Bütün azınlıklar bir olmuş, başlarında Museviler, “Ne oluyor, bu ne zulüm? Bizim din adamımıza biz kefiliz, ne gerekirse söyleyin yapalım, o masumdur, gerekirse kefalet ödeyelim…”
Çevre ülkelerden bile elçiler gelmiş, elçiler mektup üstüne mektup getirmiş. Bir hafta dolunca, adam:
“Sultanım, artık bırakmak zamanıdır” demiş. Haham bırakılmış, azınlıklar mutlu, Sultan’a teşekkürler, hediyeler.
“Aynı işi herhangi bir kiliseden herhangi bir papaz için yaptırınız Sultanım” demiş. Aynı şekilde bir papaz pazar ayininden derdest edilip yaka-paça alınmış ve aynı tepkiler artarak devam etmiş. Haftası dolunca da serbest bırakılmış. Mutluluk ve sevinç gösterileri daha bir fazlalaşmış, teşekkürler, şükranlar… Din adamlarına kavuşmanın mutluluğuyla daha bir sarılmışlar birbirlerine… Sultan: “Bitti mi?” demiş adama.
“Sultanım son bir iş kaldı, sonra hüküm zamanıdır ” demiş.
“Efendim, payitahtımız Bursa’nın en sevilen, âlimini alınız minberinden…” Adamın dediğini yapmışlar,
Ulucami imamını Cuma hutbesinin ortasında almışlar, yaka-paça götürmüşler. Bir Allah’ın kulu çıkıp da, “ne oluyor, siz ne yapıyorsunuz? Hiç olmazsa vaazı bitene kadar bekleseydiniz” gibi tek bir kelâm etmemiş, imamın peşinden giden, arayan-soran olmamış…
Geçmiş bir hafta, “Nerde imam” diye gelen-giden yok!
Halk hâlinden memnun, başlamış bir dedikodu, o geçen hafta tutuklanan koca âlim için:
“Biz de onu adam bilmiş, hoca bellemiştik
“Kim bilir ne suç etti de tevkif edildi!”
“Vah vah! Acırım arkasında kıldığım namazlara…”
“Sorma, sorma…”
Padişah, kadı ve adam, tüm bu olup-bitenleri izliyorlarmış. Sonunda Padişah çeşmeyi yaptırana sormuş:
“Eee, ne olacak şimdi?
Adam: “Bırakma zamanıdır. Bir de özür dileyip helâllik almak lâzımdır hocadan.”
“Haklısın” demiş padişah, denilenin yapılması için emir buyurmuş ve adama dönmüş. Adam başı önünde konuşmuş: “Ey büyük Sultanım, siz irade buyurunuz lütfen, böyle Müslümanlara su helâl edilir mi?”
Sultan acı acı tebessüm etmiş:
“Hava bile haram, hava bile!” demiş.