MERKEZ

Kalp gözüyle görmediğim ama beden gözüyle gördüğüm şu dünyanın, birçok şeyi yalan, aldatmaca…

Söylenenleri boş ver, görülenleri de sakın pek te ciddiye alma…

Yürekten kopup gelen davranışlara bak! Gözün konuştuğu lisana bak!

İşte o zaman; gözünde, gönlünde doğruyu görür. Çünkü vicdan yalan söylemez.

Vicdan; dilin ortaya çıkardığı mazeretler değil, yüreğin ortaya döktüğü davranışlar hazinesidir.

İşte bu hazineden mahrum fil terbiyecileri, kendi emellerine alet etmek ve insanlara oyuncak, oyun aracı etmek için filleri küçükken bir zincirle bir kazığa bağlarlar.

Tabi bu yavru fil’lerin bu zinciri koparabilmesi, kırabilmesi ya da kazığı söküp atabilmesi mümkün değildir.

Küçük fil önceleri bundan kurtulmak için tüm gücüyle uğraşır, defalarca dener ama sonucu değiştiremez, bir türlü özgürlüğüne kavuşamaz. Artık umudunu yitirmiştir.

Yıllar geçer, fil kocaman olur.

Bağlı olduğu kazığın ve zincirin onlarca katına gücü yetebilir artık ama fil asla böyle bir girişimde bulunmaz. Çünkü artık o özgür olamayacağına inanmıştır. Artık kırılmayan şey; fil’in zinciri değil, inancıdır.

Tabi, fil terbiyecileri bununla da yetinmez. Bu süreçte, bir dönem kötü polis rolünde, siyah elbiseler giyerek fillere işkence ve eziyet ederek aç bırakırlar. Filler siyah elbiseli birini gördüğü zaman nefret duygularıyla beraber korkuya kapılırlar. Daha sonra ise; bu kez aynı kişiler, iyi polis rolünde, beyaz elbiseler içinde yiyeceklerle gelirler ve fillere çok iyi davranırlar.

Filler artık algıya yenik düşmüştür ve bakmanın ötesinde görme şuurunda olabilselerdi her ikisinin de aynı kişiler olduklarını fark edebileceklerdi ama algı sonucu oluşturulan nefret ve sevgi artık onları, kör ve özgürlüğü elinden alınmış birer köleye dönüştürmüştür malesef.

Dünyamızın küçük bir minyatürü olan sirk dünyasının işleyişi pek te farklı değil aslında yaşadığımız dünyadan.

Rant ve menfaatı tanrı edinen Kapitalist, sömürgeci zihniyetler, insanları yönetmek ve ilahlıklarını ilan etmek için bu tür algı ve operasyonlarla insanların özgürlüğünü elinden alarak köleleştirmek adına her türlü cürümü işlemeye devam etmektedir.

Günümüzde de bazı kişiler, düşünceler, iktidarlar ve devletler;

Çoğunluğu, azınlıklarının yörüngesine eklemleme ve dizayn etme algısıyla;

Bir taraftan korku, bir taraftan sevgiyle kitleleri kendilerine ram etmeye ve kendilerini merkez görmeye/ göstermeye devam ediyorlar.

Her şeyin kendi eksenleri etrafında döndüğünü, kendilerinin yokluğu;

Kişilerin, devletlerin ve hatta dünyanın yokluğu olacağı algısıyla tahtlarını ebedîleştirerek sağlamlaştırmaya çalışırlar.

Güç ve İktidarlardan düşerlerse; devletin yıkılacağını, dinin biteceğini ve toplumların helak olacağı algısıyla da düzenlerini devam ettirmek isterler.

Kısacası; Toplumları çıkmaz sokakların kapılarında cevapsız bırakmışlardır.

Nasrettin Hoca’ya sormuşlar;

“Dünyanın Merkezi neresidir?”

Cevap: ”Bastığım yer.” demiş.

Haydi… Gel de inanma ya da ister inan.

İnansan bir dert inanmazsan başka bir dert

Ne diyeyim ki; Akıl sizin… Hayat sizin…

Tabi ki! Karar da sizin…