KENDİNE İNANMAK/YETMEK.
“Yeryüzünde her şey önce beyinde işlenir.”“Yeryüzünde her şey önce beyinde işlenir.”Bir gece, uykunun içinde ben… Uyuyorum, Uykudayım, Uykumun içinde bir rüya, Rüyamda bir gece, gecede ben… Bir yere gidiyorum, Gizlice… Söylemeden tek hece… Çok karanlık bir anda,birden uyanıyorum, Bakıyorum yanımda…Bir kağıt ve bir kalem…Peygamberden mirastır deyip, yıllarca yüreğiminde biriktirdiğim”Hüznüm”, Kuş misali çırpınıyordu kafesinde o gece…Biliyorum; Herkesin kendine göre derdi ağır;Gerisinin dili lal, kulağı sağır…Ama buna rağmen acı,her ne kadar olgunlaştırsa da her zaman olgunlaştırmaz.Bazen de küstürür, bir çocuk gibi… Bırakır bir köşede… Kimseler anlamaz…Duysun artık sırrımı, cihan-ı âlem…İçimdeki hüznü taşımaktan yoruldu yürek. Hasreti, özlemi ve kederle derdi yazmaktan yırtıldı kağıt, çatladı kalem…Buna rağmen insan kendine güvenmeli, kendine yetmeli, yetebilmeli…Çünkü hareket, doğanın dinamiğidir ve buna ayak uyduramayan fert köle… Toplumlarsa yok olmaya mahkûmdur.İşte bunun içindir ki; Ben devrimi,devrimcileri, haksızlığa baş kaldıranları, benden olmasa da sevdim.Unutmayalım ki: Hiçbir sığırcık, “Rabbim, beni uçur!” demez, çünkü kanatlarının olduğunu bilir.Ve keza şunu da demez, “Bana buğday dânesi ver de, karnımı doyurayım.”Kanatlarını çırpar, havalanır ve rızkına doğru uçar.
Mevcut türevi din ve düşüncelerin kurbanları bizler ise; Çaba sonucu çalışmanın getirdiği öz güvenle hareket edeceğimize, sömürü baronlarının merhametine kaldık, vicdanlarına sığındık.Kadercilik anlayışına sahip tevekkülcü bir anlayışla tanrıya/tanrılara güvendik. Bilmedik ki;Kendine güvenmeyen, Tanrı’ya güvenemez. “Kader/Tevekkül/Güven” kelimelerini yanlış anladık.Hakka teslimi, kula teslimiyetle karıştırdık.Sonu ne mi olur? Okuyalım ne oluyormuş!
Bir gün yaralı bir kuş Hz. Süleyman’a gelerek kanadını bir dervişin kırdığını söyler. Hz. Süleyman, dervişi hemen çağırtır ve ona sorar: “Bu kuş senden şikâyetçi, neden kanadını kırdın?”Derviş kendini şöyle savunur:”Sultanım, kuşu avlamak istedim. Önce kaçmadı, yaklaştım yine kaçmadı. Teslim olacağını düşünüp atladım. Yakalayacağım esnada da kanadı kırıldı”Hz. Süleyman: “Bak, bu adam haklı, niye kaçmadın? O sinsice yaklaşmamış, hakkını savunabilirdin. Şimdi kolum kırıldı diye şikâyet ediyorsun”Kuş kendini savunur : “Onu derviş kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım. Avcı olsa hemen kaçardım. Derviş olmuş birinden bana zarar gelmez diye düşündüm.” demiş.Hz. Süleyman bu savunmayı doğru bulur ve kısasın yerine getirilmesini ister;“Kuş haklı, hemen dervişin kolunu kırın” diye emreder.Kuş itiraz eder: “Efendim, sakın böyle bir şey yaptırmayın” diyerek öne atılır.“Neden” diye sorar Hz. Süleyman.Kuş sebebini şöyle açıklar: “Efendim, dervişin kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı şeyi yapar.Siz en iyisi bunun üzerindeki derviş elbisesini çıkarın. Çıkarın ki, benim gibi kuşlar bundan sonra aldanmasın!Siz! Siz olun, sakın ola ki, birinin sözüne, kıyafetine, kimliğine, makamına, ırkına, adına..vs bakarak kanmayın, güvenmeyin. Özüne; Adaletine, Merhametine, duruşu ve yaşantısına, Ahlakın’a bakın…Diyorlar ki; “Niye yazıyorsun?”“İçimdekileri anlatamadığımdan”Dediler ki;“NiyeKısa yazıyorsun?Dedim ki; “Hayat kısa, Hiç bir şeyi uzatmaya gerek yok ta ondan!”Aldanmamak ve aldatmamak şuurunda…Selamette kalın…