EYYÜB-İ İMTİHAN
Kader diye nitelendirdiğimiz lakin…
Sebepler dâhilinde, irademiz dışında… Gözlerimizi açtığımız ve nefes almaya başladığımız bu hayatta…
Fani ama bir o kadar da cazip…
Cezp edici, aldatıcı, eğlenceli bir dünya…
İşte böyle bir dünyada;
Bizler imtihan ediliyoruz.
Nelerle mi?
Açlıkla, korkuyla…
Canlardan ve mallardan eksiltmeyle…
İktidar ve saltanatın zehirlediği güçle…
Gelecek korkusuyla biriktirdiğimiz mallarımızla…
Kaybetmeyi göze alamadığımız makamımızla…
Övünüp durduğumuz evlatlarımızla…
Nefsimizin hoşuna giden kazanımlarımızla…
Sahip olduğumuz ve olacaklarımızla…
Bütün bunları çok iyi bildiğimiz halde;
Ya cahilliğimizden…
Ya da nankörlüğümüzden…
Ya unutuyor,
Ya da nefsimize esiri oluşumuzdan…
Genellikle de kaybediyoruz.
Kaybedince de hep bir suçlu arıyoruz.
Veyahut vurdumduymaz davranıyoruz.
Her insanın yaşadığı;
Bildiğimiz bir vitrinlik hayatı olduğu gibi…
Birde bilmediğimiz derin bir hayatı da… var.
Aslına bakarsanız tüm insanlar aynı.
Yok, kimsenin kimseden farkı…
Farkı; Biri yalan söyler, öteki daha iyi oynar.
Ve yalanlarla, oyunlarla kazandığını zanneden insan aslında kaybetmiştir.
Çünkü insan kazanarak öğrenmez, kaybederek öğrenir ve kazanır.
Tıpkı Hz Eyüp gibi…
Kazandığını zannettiği gün kaybetmeye, kaybettiğini gördüğü an da kazanmaya başlamıştır.
Tabi ki kazanmak için de bir bedel ödenmesi, yanması gerek…
Arkasından tövbe, şükür ve sabır gelmeli…
Herkes Hz Eyüp’ün kıssasındaki sabrı görür ama O’nu buna iten sebepleri araştırmaz ve görmemezlikten gelir.
Herkese sabrı önerenler;
Ne hikmetse haksızın (zalimin) karşısında sessiz duranların (dilsiz şeytanların) başına neler geleceğinden pek bahsetmez.
Gücün karşısında kaybedecekleri çok şey var.
İşte bu korku; :Onların zalim karşısında dilsiz şeytanlara dönüşmesine sebep oluyor.
İşte Eyüp kıssasında da sabırdan evvel asıl çıkarmamız gereken ders;
Hiçbir kınayıcının kınamasından korkmadan…
Zaaflarına yenilmeden…
Hesap düşünmeden hasbi bir şekilde…
Haksız karşısında hakkı haykırmak…
İşte varlık ve zenginlik içinde yaşayan ve el ile gösterilen, iyi bir insan olan Hz Eyüp;
Bütün mal varlığını, ailesini, çocuklarını yani tüm zenginliğini kaybedip, üstüne müzmin bir hastalığa yakalanıp neden toplumu tarafından dışlanmıştır.
Bunu hiç düşündük mü acaba?
O toplumun ileri gelenlerinden olan Hz Eyüp dönemin Firavunu veya Nemrud’u tarafından değer görüp sarayda yer edinmiş biri idi.
Firavun’un topluma yaptığı zulüm ve haksızlığa, her ne gerekçelere sığınarak ta olsa sessiz kaldığı için bu musibetlere maruz kaldığı gerçeğini göz ardı etmemek gerekir.
Yaptığı hatanın bedeli tüm bunları yaşadığı…
Bu süreçte de yalnızlığa itilmenin yalnızlığını iliklerine kadar hissettiğini…
Ettiğinin karşılığına sabr-ı cemil ile karşılık vermesi gerektiğini…
Bunu da, Tövbe ve şükür ile desteklemesi gerektiğini öğrendiği anda…
18 yıllık imtihan dönemi sona eriyordu.
Çıkarmamız gereken ders;
Zengin ve Dindar olmak…
İyilik yapan birisi olmak… yetmiyor.
Gücün ve iktidarın sunumlarına rağmen… Yanlışın karşısında hakkı haykırmak…
Ve hakkın yılmaz bekçisi olmakta gerekiyor.