ÇIKIŞ YOLU
İkinci Ömer’e yani Ömer bin Abdülaziz’e (ra) atfedilen bir olay anlatılır bazı tarih kitaplarında. Ömer bin Abdülaziz (ra) sabah hilafet yükü sırtına yüklenmeden dimdik duran birisi olarak görülen, akşama doğru hilafetle görevlendirilmiş ve görevi aldıktan sonra o makam ve sorumluluktan olsa gerek beli bükülmüştü. Neden acaba? O biliyordu nelerden sorumlu olduğunu..
Son günlerde iktidar partisinde bir yenilenme hareketi başladığını görüyoruz ve duyuyoruz. Peki parti yetkilileri ne yapmalı? Başta ehliyet olmak üzere liyakat ve emanet vasıflarını taşıyan insanları bulacak ve görevleri bu vasıfları taşıyan insanlara verecek. Vermekle kalmayacak kontrol edecek. Eğer yanlışlık varsa zaman geçirmeden olayı düzeltebilmeli. Malumunuz ikibinikide başladıkları kadrolarla bu milletin ve devletin faydasına bir çok güzel işlere imza attılar. Sadece bu milletin mi? Son bir yıl içinde halkının Müslüman olduğu üç devlete gittim. Emin olun oradaki Müslümanların gözü Türkiye’de. Bu şu demektir kısaca; parti kendisini dizayn ederken sadece kendisi için değil başta ülkemiz ve ümmet için de dizayn etmiş olacak. İl ve ilçelerde temsilci seçilirken kesinlikle kendi çıkarı için konuşanlar seçilmemelidir. Vitrine oynayanlardan uzak durulmalıdır. Geçmişi karanlık olanlara görev tevdi edilmemelidir. Sadece mevcut vekillerin il başkanlarının ve ilçe başkanlarının önerdiği değil başkalarına da bakılmalıdır. Geçmişinde yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet gibi olaylara karışmış olanlara görev verilmemelidir. Daha da ötesi birinci derece akrabalarında benzer şeyler varsa eğer bunlarla diyaloğu iyi olanlara da görev verilmemelidir. Bunların örnekleri geçmişte yaşandı. Bakıyorsunuz adam milletvekili, belediye başkanı, il ya da ilçe başkanı; evet kendisi yapmıyor ama gelin görün ki çevresindeki bir takım insanlar onlar adına bir çok filim fırıldak çevirebiliyorlar maalesef. Belki de bu filim ve fırıldaklıklar olurken esas görev sahiplerinin etrafında ki dalkavuklardan dolayı bu fırıldaklıkların hiç birisi onlara ulaşmıyor. Bir kriter daha, birilerine dalkavukluk eden ya da kendisine dalkavukluk edilmesine müsaade edenlere de görev verilmemelidir. Yani ne benden diyerek kimsenin günahına sahip çıkılmamalı, ne de bizden değil diye kimse görmezden gelinmemelidir. Olmazsa ne olur? En kısacası ikibinondokuz seçimleri fiyasko olur. Net.
Bakalım Rabbimiz ne buyuruyor:
“Önünden ve ardından takip eden koruma korteji var da, kendisini Allah’ın gazabından korur (diye düşünüyorsa), Allah onu da bilir. Hiç kuşkusuz bir toplumun bireyleri kendi iç dünyalarını değiştirmedikçe Allah da o toplumun gidişatını değiştirmez. Ve Allah (hak eden) bir toplumu cezalandırmayı murad ettiği zaman, onu engellemek mümkün olmaz; O’ndan başka sığınacak bir merci de bulamazlar.” (Ra’d 13:11).
Yoruma gerek var mı?
“Ancak kim tevbe eder, (yürekten) inanır ve sorumlu davranırsa, Allah işte böylelerinin kötü gidişatını iyi gidişata tebdil edecektir: hem zaten Allah tarifsiz bir bağışlayıcı, eşsiz bir merhamet kaynağıdır.” (Furkân 25:70).
Tevbe sadece dille olmaz, aynı zamanda yapılan yanlışları düzeltmekle olur.
Selam, dua ve dua talebiyle.